Beautiful simply beautiful... Burden rate online free. Burden of truth free online. Saat sabaha karşı üç buçuk. Geleneksel melankolik ritüellerimden birindeyim yine. Rahatsız edici ay ışığı var odamda. O da olmasın, istemiyorum. Göstermesin masamda duran gülücüğü, karanlık örtsün her bir tarafı, beni bile yok etsin, onu da. Ama ne çare, manzara bundan ibaret; iki kadeh, birkaç sigara, onu hatırlatan müzikler fonda, masada patavatsız müsvette tomarım ve bir kalem. Bak ne demişim yine, patavatsızlık işte, çok biliyorum ya! Bir çocuğun, yasak olana bakmaya çalışan meraklı gözlerini kavrayan sıcak bir anne eli gibidir içip sarhoş olmak: Tıpkı o el gibi gözlerden bihaber, kâfi olduğunu sanan; Tıpkı o el gibi nemli gözlerin, parmakların arasından bakışlarına engel olamayan. Yaratılış işte, insan elinin parmakları perdeli değil ki! İnsan işte, ille de onu istiyorum diyen bir çocuk gibi! Ah be çocuk, ah be çocuk dedim kendime usulca. Kalktım sandalyemden, yavaş adımlarla yaklaştı masaya. Sandalyesini çektim kibarca, hiç yüzüme bakmadan oturdu. Böyle yapar ya erkekler randevularda, ben hiç gerçekte yapmamıştım, filmlerden biliyorum. Zaten kendi kendime film çeviriyordum, belli etmedim kendime, devam ettim. Müzik çalara yürüdüm, kapattım onu hatırlatan müzikleri, bilmesin istedim dinlediğimi. Onun bilmediği, anlamadığı, hissetmediği şarkıyı açayım dedim kendi kendime. Soldier of Fortune dedim müzik çalara, bitince yeniden çal hiç susma dedim. Başladı şarkı konuşmaya benim yerime. Gittim masaya oturdum. Yaktım bi sigara, hiç sevmezdi içmemi ya. Sadece bunu sevmese iyi, öyle olsa içermiydim hiç! Masadaki şaraba uzandım. Doldurdum kadehlerimizi. İçki de içmez bu arada, midesi hassastır bilirim, içmesini de istemem zaten, rol icabı işte, birbirimize eşlik ediyoruz. Masada sahte fotoğrafı ve karşımda hiç cevap vermeyen ama konuşmaktan haz aldığım kendisi. Çok keyifli muhabbetimiz vardır aslında. Ama iki gündür bölünüyor konuşmalarımız, susturamadığım ince bir ses var hep. Tam başlayacakken muhabbete yine geldi o çocuk. Git artık dedim bu sefer, kurtulmak istedim bu çocuktan. Son kez; dinle. dedi. Bozmadım sessizliğimi. Uzun olacak bu konuşma, biliyorum, ama son demişti. Dinlemeye koyuldum patronu. Ukalaca başladı: Aklıma bişey geldi bak, keşke insanlar hiç büyümese. Olgunlaşmasa. Olgunluk benim gözümde sahtekarlık oldu artık. Takmış maskesini, o artık tüm ayıplarından yoksun, kendince tabii. Nerden mi biliyorum? Sen görmedin, göremezdin de, ben çocuğum daha, çocuklar görmemesi gerekenleri gör. dedi ve konuşamadı. Masadaki fotoğrafa ilişti gözüm, gülümsüyordu. Bu konuşmanın nereye gideceğini bilir gibiydi. Ama çocuk görmezden geldi bunu, iç çekerek devam etti: Neyse boşver, susayım, benden de dökülecek gibi o timsah gözyaşlarınızdan. Ayıplarımız olmasa da ört bas etmesek. Hatta ayıplar ayıp olmasa. Saçma mı geldi söylediklerim? Olsun, bu da benim ayıbım olsun, ben saklamıyorum, gücenmiyorum da. Artık rol yapmak istemiyorum, onun şekillendirdiği gibi hareket edemiyorum. Anlam veremiyordum, sözlerine. Çocuk işte, neydi bunun derdi ayıplarla, olgunlaşmakla? Bu sefer çok hırslı konuşuyordu bu ses, son olsa gerek dedim içimden. Ben istemediğim şey olduğunda, kaybettiğimde, bir çocuk gibi ağlamak istiyorum, bana çocuk diyorsunuz zaten ya... Hüngür hüngür ama, öyle sizin gibi timsah gözyaşlarıyla değil! Ulu orta herkesin içinde. Hatta o gözyaşlarının sebebi karşısında! Bilsin isterim yıkıldığımı! Neden içine attın ki? Neden sanki benim için önemi yokmuş gibi davrandın ki? Zayıflık mı bu? Cevap veremedim, o da beklemedi zaten, kendi verdi cevabı. Hayır, kabullenmeyi göze alamamak. Onsuzluğa alışmaktan korkmak. Ben bilmem içime atmayı, ben istediğim gerçekleşene kadar ağlamak isterim sadece. Çünkü çocuklar çaresizlikten ağlar, elden bişey gelmezken basar yaygarayı. Taa ki, tuzlu yanaklı buruk gülümsemeye kadar. Ama olur mu, hiç ağlanır mı? Olmaz! Ayıp olur, zayıflık olur. Susacaksın, içine atacaksın, başarılı olmuş yalanlarının maskesini takacaksın yüzüne. Canımı sıkıyordu bu çocuk, incitiyordu. İstemiyordum devam etmesini ama susmadı. Ama bak engel olamadı masken bu sefer, güçlü görünsen de, maskenin göz deliklerinden sızdı iki damla. Ama yetmedi, ona gösteremedin sevgimi! Hepsi senin suçun! Beni hep sakladın ondan! Onu sevdiğini. dedi durdu, sildim yanaklarımı bir sigara daha yaktım. Sesi titreyerek devam etti: Onu sevdiğimi belli ettirmedin bana. Eeh yeter! dedim çıkıştım, Hep aynı hikaye! Susturdum onu artık dayanamadım, O artık bitti, unut dedim,Unut! Uzun bi sessizlikten sonra: Keşke sen. dedi hıçkırarak. Sustu, hiç konuşmadı bi daha. Ölmüş gibiydim, katil gibiydim, çözemedim. Boğazım düğümlendi, gözlerim yaşardı, başlıyoruz yine dedim içimden. Tam muhabbete koyulacakken, yıkıldım. Bu gece sahte fotoğrafını yanlız bırakmayı tercih etmişti matmazel, kalkıp gitmiş bile, veda bile etmeden. Belki de hiç gelmemişti ya. Karanlık yanıltmıştır beni, duygularım yalan söyledi yine, biliyorum. Ah be çocuk dedim. Keşke. dedim ?... those days I thougt my eyes Had seen you standing near Though blindness is confusing It shows that you're not here... ? Kafamın içinde yankılandı bu sözler. Yok yok karıştırdım ben kesin. Belli ki sevmiyor bu çocuğu, hiç gelmemiş. Ama çocuklara herşey anlatılmaz ki, kaldıramazlar. dedim kendi kendime. Masada duran fotoğrafına kaydı gözüm, sahte ama hep kandığım gülüşüne baktım kaldım. Ters çevirdim çerçeceyi. Bu şekilde görmesin istedim beni. Çıkmadı başka kelime ağzımdan, çıkamadı. Boğazımdaki düğümü çözemedim, defalarca denedim, olmadı. Son kadehimi aldım elime, diğer sahipsiz kadehe tokuşturdum: Unutmaya! dedim. Yudumladım içkimi, geçmedi boğazımdan önce. Sonra sanki onun yerine cevap verirmişcesine konuştu ince ses: Uyut beni; nolur...
Burden free online. I'd love to meet this dude this dude flow is crazy one day I hope to be as good as this. It's so so good so deep and emotional the greatest version and that voice aaahhh. Watch burden online free.
Free online reading of burden by lila felix. Burden free move online. Burden free online bingo. Burden free online. White man's burden online free.
- Reporter: Eve Burden